Talebesinin kaleminden Hamid Aytaç
İstanbul Fatih’teki dededen kalma evimizin duvarları, elyazması levhalarla doluydu. Ayrıca oturduğumuz sokağın adı Hattat Nazif, bir alt sokak Hattat İzzet, tam arkamızda bulunan sokağın adı ise Yesarizade Sokağı idi. Bütün bunlar küçük yaştan itibaren hat sanatına karşı derin bir merak uyandırdı. İlk hat derslerine aynı sokakta oturduğumuz Hattat Nureddin Elçioğlu’nda başladım. Bir seneden fazla Nuredddin Efendi’den ders aldım. O sıralarda yavaş yavaş hat kültürüm ve anlayışım artmaya başladı. Dergi ve kitaplarda Hattat Hamid Hoca’nın yazılarını görüyordum ve Hamid Hoca’nın yazıları beni cezbediyordu.
Uluslararası bir hattat
Hocanın Cağaloğlu’ndaki mütevazı yazıhanesini buldum. İlk derse başladığımda takvimler 9 Ekim 1976’yı gösteriyordu. Hamid Hoca hemen sülüs nesih “Rabbi Yesir” meşkini yazdı. Artık cumartesi günlerini iple çekiyordum. Bu derslere merhumun hastaneye yatmasına kadar beş yıl devam ettik. Yüksek tahsili tamamlamak için gittiğim Medine-i Münevvere’de vefat haberini aldım.
Hafta sonu derslerinde Hattat Hamid Hoca’nın bazı talebeleriyle karşılaşıyordum. Irak’tan,
Mısır’dan Suriye’den… Arap ülkelerinden yaşlı, genç hattatlara ve talebelere de tesadüf ediyordum. Hamit Hoca, bir gün Irak’a 1500’den fazla levha yazdığını 1935 – 1970 yılları arasında Arap aleminden hayli talep gördüğünü ve bu talepleri yazdığını söylemişti.
Kalemi ile uyur ve uyanırdı
Çoğu geceler geç vakitlere kadar, bazen sabaha kadar çalıştığı için gündüz oturduğu yerde, çalışırken uyuyakalırdı. Hele bir harf yazarken tam harfin ortasındayken uyuklaması çok vaki idi. O esnada biz de hiç ses çıkarmazdık. İki üç dakika sonra gözlerini açar, gözlüklerinin altından etrafa bakar, hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden harfi tamamlardı. Harfin hiç bozulmadan yazılması çok calibi dikkat idi. Hocanın yazı yazdığı ve aynı zamanda yatak odası olarak kullandığı küçücük kare onun her şeyi idi. Günün tamamını, ışık almayan bu eski han odasında geçirirdi. Arkadaki büyük odasında yazılarına ait yüzlerce kalıp vardı. Rulo halindeki yazı kalıplarını ancak anahtar deliğinden görürdüm. Bütün yazı kalıplarının olduğu o odayı hiç açık görmedim.
Hoca dersler esnasında bazı eski hatıralarını anlatırdı. Şişli Cami’nin yazıları ile iftihar ederdi. Kapı üstündeki müsenna yazıyı nasıl yazdığını, oradaki “lamelif” harfini bir türlü yerleştiremediğini,
o esnada uyukladığını ve lam elifi rüyasında yerleştirdiğini, uyandığında rüyada gördüğü yere koyduğunu sık sık anlatırdı.
Hastanede dahi yazardı
Sahaflar Çarşısı’nda hocanın gençliğinde Musa Azmi imzası ile yazdığı otuz-kırk sayfa, bir ilmihal buldum. Hemen satın aldım, kendisine gösterdiğimde çok sevindi. O nüshayı kendilerine hediye ettim.
Haydar Paşa Numune Hastanesi’ne kaldırıldığında vakit buldukça ziyaretine gidiyordum. 1981 yılında, son ziyaretine gittiğimde hasta halinde bile yazı yazarken buldum. Ziyaü’l-Hakk’ın adını tuğra şeklinde yazmış; ama yazı çok titrek idi. Artık hoca o muhteşem formunu kaybetmişti. Neredeyse bir asır yazı ile geçmiş, binlerce levha yazmıştı. Hakikaten onun kadar çok yazı yazan hattatımız nadirdir.
Harf inkılabı olunca boş durmadı
Medine-i Münevvere’ye okumak için gittiğimde, Hamid Bey’den istifade etmiş insanlarla karşılaşıyordum. Arap âleminde sanat ile ilgilenen herkes onu tanıyor ve takdir ediyordu.
Abdullah Zühdi Efendi, Aziz Efendi, Ahmed Kamil Efendi, Bağdat’ta Güzel Sanatlar Akademisinde ders veren Hattat Macid Ayral, Mustafa Halim Efendiler İslam dünyasında Hamid Aytaç Hoca derecesinde tanınmıyor.
Bu da hocanın harf inkılabından sonra bölgeye yönelmesinden ve çok üretken olmasından kaynaklanıyor kanaatindeyim. Diğerlerinden farklı olarak Hamid Hoca bütün yazı çeşitlerini aynı güzellikte yazabiliyordu. Arap aleminde önemli bir dergi olan al-Umme dergisinde hakkında yazılan bir makalenin başlığı ‘Şeyhul- hattatin fil-karnil işrin’ yani “20. asırdaki hattatların Piri”idi. Hocanın yazdığı tevafuklu Kur’ân-ı Kerim o yıllarda Arap aleminde çok rağbet görmüştü.
Hayatında yeterince kıymeti bilinemedi
Dünya çapındaki bu müstesna hat üstadının metrukâtı, eşyaları, eserleri muhafaza edilmeli ve adına bir müze kurulmalıydı. Maalesef geçen sene büyük hattat Halim Özyazıcı merhumun metrukâtının tarumar olduğu gibi onun da metrukatı tarumar oldu, dağıldı. Hamit Hoca’nın talebesi ve Arap aleminin büyük hattatı Iraklı Haşim Bağdadi’nin evinin müzeye çevrildiği gibi hocanın eserleri de adına kurulan bir müzede toplanabilirdi.
Hattat Hamid Aytaç (1891-1982)
Asıl adı Şeyh Musa Azmi’dir. Doğduğu Diyarbakır’a istinaden Hamid lakabı ile tanınmaktadır. Sonrasında, Aytaç soyadını almıştır. 1309 H./1891’de Diyarbakır’da doğdu. Hattat Hamid Hoca Türk matbaacılığına çinkografi, çelik üzerine resim ve yazı hakketme, yani gravür, kabartma ve lüks baskı tekniğini ilk getirenlerdendir. Uzun ve verimli bir ömür süren Hamid Bey bütün İslam aleminden, hatta Japonya’dan bile bir çok öğrenci yetiştirmiş, hat san’atımızda celî sülüs, sülüs, nesih ve ta’lîkte zirvedeki bir hattattır. 18 Mayıs 1982’de vefat etmiş, vasiyeti üzerine Karacaahmet mezarlığında toprağa verilmiştir.
https://insanvehayat.com/talebesinin-kaleminden-hattat-hamid-aytac/

Hamid Aytaç
The walls of our grandfather’s house in Fatih, Istanbul were filled with manuscripts. In addition, the street we live in was called Hattat Nazif, a sub-street Hattat İzzet, and the street behind us was Yesarizade Street. All of this has aroused a deep interest in calligraphy from an early age. I started the first line lessons in the same street, I started the calligrapher Nureddin Elçioğlu. I’ve learned from Nuredddin Efendi for over a year. At that time my line culture and understanding began to increase slowly. In the magazines and books I saw the writings of Calligrapher Hamid Hoca and Hamid Hodja’s writings attracted me.
An International Calligrapher
I found Hodja’s modest office in Cağaloğlu. When I started the first lesson, the calendars were showing October 9, 1976. Hamid Hodja immediately wrote sülüs nesih bi Rabbi Yesir ül. I was looking forward to Saturday days. We continued for five years until the decedent’s hospitalization. I received news of the death in Medina-i Munevvere, where I went to complete my higher education.
I met some of his students at the weekend classes of Calligrapher Hamid Hoca. From Iraq,
Egypt, Syria, “Arab countries, old, young calligraphers and students were coincidentally. Hamit Hodja said that one day he wrote more than 1,500 plates to Iraq and he had seen high demands from the Arab world between 1935-1970.
She sleeps with her pen and wakes up
Most nights, until late at night, sometimes working until morning, sitting in the day, fell asleep while working. Especially when writing a letter in the middle of the full letter was too much to sleep. We didn’t make any noise at that time. Two or three minutes later, he would open his eyes, look around from under his glasses, and make sense of the place where he was staying as if nothing had happened. The letter was written with no distortion. The tiny square that Hodja wrote and also used as a bedroom was everything in it. He would spend the whole day in this old inn with no light. There were hundreds of molds in his large room at the back. I could only see the roll patterns in a keyhole. I never saw that room with all the writing patterns.
During the lessons the teacher told some old memories. He would be proud of the writings of Şişli Mosque. Müsenna on the door, how he wrote the letter, there is a or lamelative nasıl letter in a way that he could not,
he often said that he slept and lam placed it in a dream, and often put it where he dreamed.
He was a writer even in a hospital.
In the Sahaflar Bazaar, I found a catechism of thirty to forty pages, written by Musa Azmi in his youth. I bought it right away, I was very happy when I showed it to him. I gave you that copy.
Haydar Pasha Numune Hospital when I was going to visit when I found time. In 1981, when I went to his last visit, I found him writing in sick. He wrote the name of Ziyaü yazl-Hakkâ a tuğra. but the writing was very shaky. Now the teacher had lost his magnificent form. Almost a century of writing in the past, had written thousands of plates. Indeed, our calligrapher who has written as much as he has is rare.
The letter did not stop empty when the revolution
When I went to read Medina-i Munevvere, I was meeting people who had benefited from Hamid Bey. In the Arab world, anyone interested in art knew and appreciated it.
Abdullah Zuhdi Efendi, Aziz Efendi, Ahmed Kamil Efendi, Baghdad in the Academy of Fine Arts Calligraphy Macid Ayral, Mustafa Halim Efendi are not recognized in the Islamic world Hamid Aytaç Hodja degree.
This is due to the teacher’s orientation towards the region after the letter and is very productive. Unlike the others, Hamid Hodja could write all kinds of writing in the same way. The title of an article about al-Umme magazine, which is an important journal in the Arab world, is titled al Şeyhul-hattatin fil-karnil işrin dergi ie önemli 20. The calligraphers of the century were Piri. The Holy Quran in his time was popular in the Arab world.
She didn’t know enough for her life
The artillery, belongings and artifacts of this exceptional line master must be maintained and a museum should be established on behalf of this world. Unfortunately, last year, the great calligrapher Halim Özyazıcı tarumar the tyrant of the deceased, as it has tarumar tarumar it was scattered. The student of Hamit Hoca and the great calligrapher of the Arab world could gather in a museum founded on behalf of the teacher as the house of Iraqi Hashim Baghdadi was turned into a museum.
Calligrapher Hamid Aytaç (1891-1982)
His real name is Sheikh Musa Azmi. He is known by his nickname Hamid due to his birthplace in Diyarbakır. Later, he took the surname Aytaç. He was born in Diyarbakır in 1309 H./1891. Hattat Hamid Hodja is one of the first to bring Turkish printing, chinkography, painting and writing on steel. Hamid Bey, who has a long and fruitful life, has raised many students even from the whole Islamic world, even from Japan, and he is a calligrapher at the top in celi sülüs, sülüs, nesih and taîlîk in our art. He died on 18 May 1982 and was buried at the Karacaahmet Cemetery upon his will.