Sinan Çiftçi sedefçilik; nâmıdiğer sedef kakma sanatının önemli temsilcilerinden biri. İstanbul’daki atölyesinde sanat çalışmalarını sürdürmekte olan Sinan Çiftçi’nin elinden sedef kakma levhalar, birbirinden güzel işlemeli kutular, takılar, bazen de boynuz kaşıklar çıkıyor. Yurtiçinde ve yurtdışında katıldığı sergilerle sedef kakma sanatının tanıtılmasına katkıda bulunan Sedefkâr Sinan Çiftçi ile sedef kakma sanatı üzerine hasbihal ettik.
Sinan Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1976 İstanbul doğumluyum. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü mezunuyum. 2002 yılında hobi olarak başladığım bu sanata halen kendi atölyemde üretim yaparak devam etmekteyim.
Sedef kakma sanatına nasıl yöneldiniz?
Uzayan üniversite öğrenim dönemimde; derslerimin azalmasını fırsat bilerek, nereden aklıma işlendiğini hâlâ çözemediğim -tahmin ediyorum çocukluğumda seyrettiğim TRT belgesellerinden- sedefkârlık üzerine arayışa başladım. O dönem İstanbul’da yaptığım araştırmalar sonuçsuz kaldı. Ya sedef kakma ürünler satan esnaf, adres olarak Gaziantep’i gösterdi ya da bulduğum bir iki usta ilgilenmek istemedi. Üniversiteyi bitirip askerliğimi yaptıktan sonra arayışlarıma devam ettim. Bir vesile; hocam Hüsamettin Yivlik ile tanıştım ve ondan öğrenmeye başladım. Bu dönemde bir ilaç firmasında da işe başlamıştım. Yoğun iş hayatı döneminde; sedef kakma benim için ancak hobi olarak devam etti. İşteki iki yıllık sözleşmem dolar dolmaz; hobi olarak başladığım bu sanatı profesyonel olarak yapma arzusuyla istifa ettim. Tam da bu dönemde Sedefkâr Ahmet Sezen’in eğitim verdiği bir sertifika programına yazıldım. Bir yandan bu kursa gidiyor, bir yandan Ahmet Sezen’in atölyesinde çalışıyor, bir yandan da Hocam Hüsamettin Yivlik ile istişare ediyorum. Bu süreçten 6 ay sonra -2004 yılı- kendi atölyemi açarak; siparişler almaya, müşteri portföyü oluşturmaya, çeşitli sergi ve festivallere katılmaya başladım. Halen kendi atölyemde çalışmalarıma devam etmekteyim.
Ustanız Hüsamettin Yivlik’ten sanatınıza dair neler öğrendiniz?
Hocam Hüsamettin Yivlik’ten; yapılış tekniklerinin yanı sıra, bu sanatın felsefesi, edebi, ahlâkı üzerine uzun süreli ve derinlemesine eğitim aldım.
Sedef kakma sanatı nedir? Sedefkâr kimdir?
Sedef kakma sanatı; temel olarak açık renkli sedefi, kontrast olacak şekilde seçilen ahşap, kaplumbağa kabuğu, boynuz vb. koyu malzemelere kakarak, ahşap yüzeyin motiflerle bezenmesidir.
İYİ BİR SEDEFKÂR AYNI ZAMANDA İYİ BİR MARANGOZ OLMALIDIR
Bu işlemi yapan kişi sedefkârdır. İyi bir sedefkâr aynı zamanda iyi bir marangoz da olmalıdır. Geometri ve matematik bilgisi olmalıdır. Hat ve tezhip bilgisi olmalıdır. Sabırlı ve disiplinli olmalıdır.
Hangi malzemeler kullanılır?
Kullanılan başlıca malzemeler beyaz okyanus sedefi, göllerden ve nehirlerden çıkan, okyanus sedefine göre parlaklığı, çekiciliği az olan mat beyaz tatlı su sedefi, yeşil-mavi tonlu arusek sedef, boynuz, kaplumbağa kabuğu (bağa) , fildişi, kemik, gümüş, pirinç gibi metal malzemeler, abanoz, ceviz, maun ve pelesenk gibi koyu renkli ağaçlardır.
Malzemeleri nasıl temin ediyorsunuz?
Malzemelerimiz genellikle sıcak okyanusların olduğu uzak doğudan; Filipinler, Avustralya vb. ülkelerden çoğunlukla bavul ticareti yöntemiyle, alıcı ve satıcıların birbirini tanıdığı kısıtlı bir camia içinde temin edilmektedir. Ancak kemik ve boynuz gibi malzemelerle bazı ağaçları yurtiçinden temin ediyoruz.
‘SEDEFKÂRLIKTA İSTANBUL İŞİ TARZINI TERCİH ETTİM’
Belirttiğiniz malzemeleri hangi aletlerle işliyorsunuz?
Günümüzde sedefkârlıkta biri Antep işi, diğeri İstanbul işi olmak üzere tercih edilen başlıca iki tarz vardır. Ben bunlardan İstanbul işi tarzını benimsemiş biri olarak; en başlıca malzeme olarak kıl testereyi sayabilirim. Tarz olarak; hat ve tezhip sanatı motiflerini ve yazılarını, kıl testereyle en düzgün bir şekilde kesip ahşaba kakma yapmaya çalıştığım için, kıl testere işçiliğinin ortaya çıkardığı ince detaylar, işimin ve tarzımın önemini arttırıyor. Kıl testere haricinde; kuyumcu malzemeleri, genel marangoz makinaları ve ıskarpela gibi el aletleri ile, zımpara ve zımpara makinaları da kullandığım başlıca aletlerdir.
Antep işine de değinir misiniz?
Tabii ki. Antep işi tabir ettiğimiz teknikte kıl testere kullanılmayıp, sedefi taş motoruna sürterek genel bir dış şekillendirme yapmak suretiyle bir araya gelen bitkisel motifler ön plana çıkmaktadır. İstanbul işine göre detaylar çok çok daha azdır. İstanbul işinde motifler oya gibi işlenir, çok daha ince detaylar ortaya çıkarılabilir.
SEDEFKÂRLIĞIN OLDUKÇA GENİŞ UYGULAMA ALANI BULUNUYOR
Uygulama alanlarına değinir misiniz?
Sedefkârlığın geçmişten günümüze zenginleşen çok geniş uygulama alanları mevcuttur. Geçmişte; günlük hayatta kullanılan ev eşyaları (kutu, sehpa, dolap vb..), enstrüman süsleme, camii kapıları, Kur’an-ı Kerim muhafazaları, rahleler gibi değer verilen eşya ve mobilyaları daha değerli kılmak için tercih edildiğini görüyoruz. Günümüzde ise; atalarımızdan miras kalan bu güzelliklerin restorasyonun haricinde en çok tercih edilen alan, yapılan yeni camilerin dekorasyonudur. Ben de özellikle son 5-6 yıldır bu yönde çalışmalar üretmekteyim.
Sivil mimaride neler yapılıyor?
Maalesef günümüz şartlarında; evlerimizin dekorasyonu bu tür mobilya tarzlarına uygun düşmediğinden ve ekonomik şartlardan ötürü tercih edilmemektedir. Bir öz eleştiri olarak da; bir usta olarak; günümüz şartlarına uygun dekorasyonda tasarımlar üretmede yeterli çaba içerisinde olduğumuzu düşünmüyorum. Az önce de belirttiğim gibi ağırlıklı olarak ekonomik şartlardan dolayı bu yönde çok da fazla taleple karşılaşmıyoruz. Son yıllarda sedefkârların, son tüketici özelinde çoğunlukla takı tasarımına yöneldiğini görmekteyiz. Bunun haricinde az da olsa sedef kakma hat levhalar da tercih edilmektedir. Yine az önce belirttiğim gibi; ben son dönemde camii işleri ve enstrüman süsleme (özellikle klasik kemençe) üzerine çalışmalar yapmaktayım. Kimi zaman da uygulanabilirliği olursa silah kabzası gibi talepler de gelmekte…
ESER-İ İSTANBUL TARZINI ÇALIŞIYOR
Hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Ben ‘eser-i İstanbul’ tarzı çalışmalar yapmaktım.
Bu tarzın belirgin özelliği nedir?
Bu tazın en belirgin özelliği; kıl testere ile sedef, bağa, fildişi gibi malzemeleri işleyip, bunları filetolarla zenginleştirmektir.
Fileto nedir?
Fileto dediğimiz; çeşitli renkte ağaçların üst üste sıkılıp bunlardan dilim çubuklar elde edilip, açılı bir şekilde dizimiyle elde edilen; eserin etrafına bir çerçeve şeklinde dönülmesi ya da geometrik motiflerin göze daha belirgin gelmesini sağlama amacıyla yaptığımız bir görsel güzelliktir. Yani belirgin olmasını istediğimiz ya da diğer komşu motiften ayırmak amacıyla uyguladığımız bir kontürdür.
Bir kutu özelinde sedef eserinin üretim süreçlerine değinir misiniz?
Üretim önce kafada daha sonra kâğıt üzerinde başlar. Ben tasarımlarımı bilgisayarda çizim programında yapmayı tercih ediyorum. Bu sayede milimetrik hata payını en aza indirip daha sağlıklı eserler tasarlamaya gayret ediyorum. Bundan sonra marangozluğunun yapılması gerekir. Bu amaçla ya iyi bir marangozla çalışılmalı ya da iyi bir marangoz olunmalıdır. Marangozluğu da kendim yaparak kutuyu baştan sona kendim üretiyorum. Sedefkârlıktaki en önemli disiplin; malzeme hazırlığı sürecidir. Kullanacağım tüm sedef, bağa, fildişi, ağaç vb. malzemeyi eşit kalınlıkta kalibre ederek işe başlarım. Daha sonra; önceden tasarladığım dizayna göre malzeme kesimlerini yaparak bunları kutunun üzerine yapıştırmaya başlarım. Bu aşamalardan sonra çok sabır gerektiren bir zımpara süreci başlar. Tüm yüzeyi aynı seviyeye getirene kadar hassas bir şekilde zımpara yapılır. Daha sonra gomalak cila dediğimiz geleneksel organik cilayla cilası yapılır, kulp, menteşe vs. takılıp üretim süreci tamamlanmış olur.
‘RUMİ ÖNCELİKLİ DESENİMDİR’
Türk-İslâm sanatlarında motiflerin ayrı bir önemi var. Sedefte özellikle kullandığınız motifler, desenler neler?
Daha önce belirttiğim gibi; son dönemlerde camii işlerine ağırlık vermiş durumdayım. Bu bağlamda birincil olarak geometrik motifler tercih edilmektedir. Bir kapı özelinde konuşacak olursak; geometri ve hat ön plana çıkar. Geometrik motiflerin içinde ve kapının ‘bini’si dediğimiz orta direğinde rumi süsleme kakmalar görülebilir. Kutu vb. eserlerde ise benim öncelikli tercihim rumi desenlerdir. Sedefkârlıkta öncelikle akla gelen iki motif olarak; tezhipteki rumi desenler ve hat diyebilirim.
SEDEFKÂRLIK BAYRAK YARIŞIDIR
Sedefte İstanbul ağırlıklı temalara nasıl yöneldiniz? Bu alanda neler yapıyorsunuz?
Bu şekilde hiç düşünmemiştim. Yani eserlerimde İstanbul’a ait, İstanbul’u anlatan motifler seçtiğimi. Kaba tabirle böyle gördüm, yakıştığına inandım, böyle devam ediyorum. Elbette başka motiflere, temalara da yönelinebilir. Ancak temsil ettiğim sedefkârlığın bir Türk-İslâm sanatı olduğunu düşünecek olursak, bu bir bayrak yarışıdır. Kullandığımız malzemeleri, uyguladığımız tekniklerle bir araya getirmedeki başarımızın gücünü İslâm’dan aldığını düşünüyorum.
Bu hususu açar mısınız?
Elbette. Kuran’-ı Kerim inmiş, önce insanların hafızalarına işlenmiş, ezber edilmiş. Daha sonra yazıya dökelim demişler, bunu da güzel yazalım demişler, hat sanatı doğmuş. Bu kutsal sözleri güzel yazıyla yazdıktan sonra güzel motiflerle taçlandıralım demişler, tezhip doğmuş, gelişmiş. Bunu güzelce ciltleyelim demişler, ön kapağına da ebruyla güzellik katalım demişler. Sonra ortaya çıkan bu sanat eseri Kuran-ı Kerimleri, onlara yaraşır bir şekilde muhafaza edebilme ihtiyacı doğmuş ve biz sedefkârlara iş düşmüş. Bu bağlamda temalarımızın İstanbul değil de Türk-İslam temalı olduğu, sadece İstanbul değil de geniş bir coğrafyadan ve kültürden beslendiği düşüncesindeyim. Sedefkârlık her dönemde kıymetli ve maliyetli olduğundan saray çevresinde ağırlık gören bir sanat olduğu için İstanbul’la ilişkilendirildiğini düşünüyorum. Örneğin sedefkârlıkta tercih ettiğimiz en birincil motif olarak geometriyi ele alır ve bunun zirvesinin Müslüman matematikçiler olduğunu düşünecek olursak dediğim daha iyi anlaşılabilir.
SEDEF, GERÇEK BİR USTANIN ELİNDEN ÇIKMALIDIR
İyi bir sedef eseri hangi özelliklere sahip olmalıdır?
Öncelikle gerçek bir usta elinden çıkmalıdır. Kullandığımız malzemeler kendi doğaları gereği büyüleyici bir güzelliğe sahip olduklarından dolayı; maalesef diğer sanatlarda olduğu gibi, halkımızın bu yönde bir eğitimi ve bilinci az olduğu için, yapılan her iş güzel olarak algılanmakta. Bunu üzülerek gözlemliyorum. Kakmalarda boşluklar olmamalı, motifler kuralına uygun, düzgün kesilmiş olmalı, malzeme kombinasyonu iyi seçilmiş olmalı, cilası iyi yapılmış olmalı. Bu saydığım özelliklere sahip olmayan eserlerin takdir gördüğüne çoğu kez şahit oldum maalesef.
Yurtiçi ve yurtdışında katıldığınız sergilerde eserlerinize yönelik ne türden geri dönüşler aldınız?
Açıkçası bir önceki sorunuza verdiğim yanıttan da anlaşılacağı üzerine; halkımızın sedefkârlık ve kullanılan malzemeler üzerine bilgisi çok çok zayıf. Günümüzde elişinin kıymeti çok anlaşılabilmiş değil. Takdir ve saygı var ancak ekonomik şartlardan dolayı tam olarak istediğiniz ve beklediğiniz karşılığı göremiyorsunuz. Katıldığım sergi ve festivallerde önce eserin fiyatının sorulduğuna, cevaba istinaden gösterdikleri abartılı şaşkınlığa ve neticesinde sedefin kilosunun kaç lira olduğunu sormalarına çoğunlukla şahit oldum. Bu sebeplerden dolayı; yıllar içerisinde edindiğim tecrübeler neticesinde, sergi ve festivallere katılmayı bıraktım. Bu süreçte oluşturduğum diyaloglarla atölyeme kapanıp sipariş üzerine çalışmaya ağırlık verdim.
‘VAKTİMİ, ÜRETİP KENDİMİ GELİŞTİRMEYE HARCIYORUM’
Haklı olarak belki kızanlar olur. Hem halkın bu sanata uzak olduğunu hem de festival ve sergilere katılmayı bıraktığımı söylüyorum. Bu açığı da bir dönem Pendik Belediyesi’nde yetiştirdiğim öğrencilerle, dersleri için röportaj yapmaya gelen lise öğrencileriyle ya da hobi olarak dahi olsa benimle irtibata geçen çok çok istekli kişileri bilgilendirip yol göstererek kapamaya çalışıyorum. Bunun haricinde vaktimi üretmeye ve kendimi geliştirmeye harcıyorum. Yurtdışında ise bir kez İrlanda tecrübem oldu. Orada da ülkemizden çok çok farklı tepkilerle karşılaştığımı söyleyemem.
Osmanlı’dan günümüze bu alanda ne tür eserler miras kalmış?
Daha önce de belirttiğim gibi sedef kakma eserlerin en güzel örnekleri; eski camilerimizde, saraylarda, müzelerde ya da antikaya meraklı koleksiyonerlerin ellerinde bulunan kutu, rahle, sehpa, kapı, Kur’an-ı Kerim muhafazası, pencere kepengi gibi eserlerdir. Süleymaniye Camii’nin kapıları, Yeni Camii’nin vaaz kürsüsü, İslâm Eserleri Müzesi’ndeki Kur’an-ı Kerim muhafazaları en güzel örneklerden bazılarıdır. Sedef eserlerini türbelerde, camilerde, saray ve konaklarda, silahlarda, el aynası vb. günlük kullanım eşyalarında hat malzemelerinde, mobilyalar gibi ahşabın olduğu her şeyde sıklıkla görebiliriz.
Sedef restorasyonu alanında da uzmanlığınız var mı? Bu alanda elinizden geçen bir eserin hikâyesini paylaşır mısınız?
Açıkçası restorasyon çok üzerine eğildiğim yapmaktan zevk aldığım bir branş değil. Yeni yapmayı, kendime göre yapmayı daha çok seviyorum. Restorasyonda belirli kriterle bağlı çalışmak, yerinde çalışmak ve devlet özelinde konuşursak bürokratik işlemlerle karşılaşmak durumunda kalıyorsunuz. Ya kişisel eserlerin restorasyonunu yapmayı ya da yeniyi başından sonuna kendim yapmayı tercih ediyorum. Buradaki amacım; yaptığım eserin sağlam ve uzun ömürlü olmasını istiyor olmamdır. Kendi atölyem içinde, tüm alet ve edavatım elimin altında olacak şekilde, istediğim yapıştırıcıyı tercih ederek, elimden geldiğince uzun ömürlü eserler üretmeye gayret ediyorum. Başından sonuna yaptığım eserin arkasında durmalıyım. Biraz daha detaylandırmam gerekirse; örneğin 300 yıllık bir türbede bulunan bir sedef eserin restorasyonunu ele alalım. 300 yıl içerisinde sedef eserler dönem dönem bakım görmüştür. Her bakım zımpara demek. Zımpara demek sedefin incelmesi demek. Ben yeni yaptığım işlerde sedefi minimum 1.5 mm. kullanırım ki kakma yerinde daha mukavim dursun. Restorasyon dediğinizde bürokratik olarak sıcak tutkal kullanmak durumundasınız ki yeni yaptığım işlerde tercih ettiğim bir tutkal değil. Tutuculuğuna çok çok güvendiğim bir tutkal değil. Ben epoksi tercih ediyorum. Sedef olmuş 0.5 mm, sıcak tutkal kullanmak durumunda kalmışsınız. Restorasyonu yaptınız, bitti. Bir iki yıl sonra tekrar dökülmeler başlayacak. Benim içim rahat etmez. Bu bağlamda; birkaç adet sehpa tamiri, klasik kemençe tamiri ve en önemlisi Hocam Hüsamettin Yivlik’e yardım ettiğim Hırka-i Şerif Camii’ndeki Hırka-i Şerif’e ait gümüş kutu ve kaidesinden başka pek restorasyon tecrübem yok.
SEDEFKÂRLIK SABIR SANATIDIR
Sedefkârlığa yönelmek isteyenleri nasıl bir eğitim süreci bekliyor?
Çok çok sabır isteyen, disiplinli olunması gereken, aceleci olanların yapamayacağı bir sanat. Biraz ekonomik güç de gerekiyor, malzeme temini ve alet edavat için. Tozlu topraklı bir iş, ev ortamına çok uygun değil. Teknik eğitimin yanında genel hatlarıyla tezhip ve hat bilgisi almak gerekli. Matematik ve geometri bilgisi gerekli. Kişinin elinden marangozluk da gelmeli. Günümüzde İSMEK’te ve çeşitli belediye kurslarında sedefkârlık eğitimleri verilmekte. Eğitim almak isteyenler için buralar en iyi adresler. Aldığım duyumlar neticesinde; önümüzdeki yıllarda sedefkârlığı meslek liselerinde branş ya da seçmeli ders olarak da görme ihtimalimiz var gibi. Bu gelişme gayrak yarışımız, halkımızın bilinçlenmesi ve eski eserlerimizin bakımı açısından mutlu verici.
Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?
Sorularınızın seçiminin yeterince detaylı olduğunu sevinerek karşıladığımı bilmenizi isterim ve teşekkür ederim. Umarım okuyucularınıza sedefkârlıkla ilgili yeterince bilgi verebilmişimdir. Tabii ki uygulamada çok daha fazla detay var, ancak ona röportaj değil kitap denir kanımca. O da bir gün kısmet olur inşallah.
İnşaallah. Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Önce kendilerinin daha sonra çocuklarının ya da çevrelerinin kültürümüze ait sanatlar hakkında yüzeysel bile olsa bilgi edinmelerini, araştırmalarını tavsiye ederim. Evlerini işyerlerini, bir adet bile olsa hat, tezhip, minyatür, ebru gibi güzelliklerle taçlandırmalarını dilerim.
İlginiz için teşekkür ediyorum.
Bu röportaj için ben de teşekkür ediyorum.
İbrahim Ethem Gören