Mehmet Ali Kunduracıoğlu Ahilik meslek âdabı ve fütüvvet ahlâkı çerçevesinde geleneksel sanatlarımızın hizmetinde bulunan ülkemizin önde gelen mücellitlerinden biri. Kadim cilt sanatının tüm izzetini eserlerine aksettirmekte olan Mehmet Ali Usta ile 23 yıl önce Sultanahmet’teki atölyesinde tanışmıştım. Yıllar içerisinde kâh sohbet; kâh murakaa ve kâh da cilt yaptırmak için ziyaret ettiğim Mehmet Ali Usta ile geçtiğimiz günlerde Küçükayasofya’daki atölyesinde görüşerek okumakta olduğunuz söyleşiyi gerçekleştirdik.
Cilt sanatına nasıl başladınız?
Cilt sanatına henüz ortaokul sıralarındayken başladım. Bu ilgim lise yıllarında da devam etti. Sonrasında yolum Süleymaniye Kütüphanesi’yle kesişti. Tarihi kütüphanenin cilt, kâğıt restorasyonu ve konservasyon bölümlerinde 14 yıl boyunca burada görev yaptım. Orada İslam Seçen Hoca’dan ve Saadet Gazi Hoca’dan meşk aldım. Hâsılı, 1976 yılından bugüne kadar cilt sanatımızın hizmetine devam etmekteyim.
Hocalarınızdan neler gördünüz?
Sanatın ulviliğini ve insanın yüceliğini gördüm. Hocalarımdan gördüklerimizi, onlardan feyz aldıklarımızı ifade etmeye başladığımız dönemlerde bu meslekte, kadim ciltçilik sanatında “kapital” lazımdı. Cilt sanatı netice itibarıyla maliyetli bir uğraş. Ciltçilik yapabilmek için birkaç işte birden çalıştım uzun yıllar.
Nerelerde çalıştınız?
Spor ve polis muhabirliği yaptım. Rahmetli Burhan Felek bir gün beni keşfetti! Sen bize lazımsın dedi ve böylelikle spor muhabiri olarak Türk Haberler Ajansı’nda çalışmaya başladım. O dönemlerde şimdiki gibi toplu ulaşım yok, maçlar öğleden önce Beykoz’da; öğleden sonra da Karagümrük’te oynanıyor. Birinden diğerine yetişmek özel araç olmadan ne mümkün! Maçlardan zamanında haber ve fotoğraf geçemeyince bu kez polis muhabirliğine yöneldim. Bir dönem polis muhabirliği yaptım. Elimizde fotoğraf makinası var ya ne yapalım! Düğün salonlarında fotoğrafçılık yaptım. Günde 21 saat çalıştığım oluyordu. Tüm bunları cilt sanatının mali altyapısını oluşturmak malzeme temin edebilmek için yaptım, böylelikle cilt atölyemin finansmanını temin ettim.
Neler yaptınız evvelemirde?
Öncelikle bu süreçte kendim için aldığım eserlerin ciltlerini yapmaya yöneldim. Bir müddet bu şekilde, kendime çalıştım. Her işin başı istemek ve azmetmek. İstemeden, çok çalışmadan olmuyor. Şimdiki jenerasyon önce para sonra iş diyor. Böyle olmaz tabii ki. Sürekli iş ve hizmet üretmeyi önceleyerek üç işte birden çalıştım. Netice itibarıyla da kendimi geliştirdim ve 1985 yılında Kültür Bakanlığı’na istifa dilekçemi vererek Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki görevimden ayrıldım.
Kendi atölyenizi mi kurdunuz?
Turing’e yardım ettim. Sultanahmet’te halk arasında “Yeşil Ev” olarak bilinen el sanatları çarşısının kuruluşunda görev aldım.
O dönemde Turing’in başında Çelik Gülersoy mu vardı?
Evet, Çelik Gülersoy vardı. Sultanahmet’teki Cedid Mehmet Efendi Medresesi restore edilerek sanatçıların hizmetine sunuldu.
Siz orada neler yaptınız?
Süheyl Ünver Hoca’yı ziyaret ederek çarşı hakkındaki görüşlerini aldım. Kendim için de öncelikle kâğıt olarak girecek ve cilt olarak çıkacak eserler için bir oda istedim. Sağ olsunlar, bize bir cilt atölyesi tahsis ettiler.
Çarşıda başka kimler, hangi ustalar vardı?
Cahide Keskiner, Melek Antel, Semih İrteş, Salih Balakbabalar, Mamure Öz, Savaş Çevik, Aydın Ergün, Hüseyin Gündüz, Faruk Taşkale, Sevim Kayaoğlu evvelemirde aklıma gelen isimler. Hattan tezhibe, kalemişinden sedefkârlığa kadar pek çok alanda ustalar Yeşil Ev’de geleneksel sanatlarımızı bir yandan tanıttılar, diğer yandan da icra ettiler. Unutmadan ilave edeyim tarihi mekânda ayrıca Osmanlı cam üfleme sanatıyla meşgul olan Yıldız Hanım, ipek boyamalar yapan Sevil Alpaydın da vardı. Ebrularımızı Mustafa Düzgünman Hoca’dan alırdık. Daha sonra Alparslan Babaoğlu tekne kurarak, çarşıya gelmeye başladı. Sonraları, İstanbul Sanatlar Çarşısı olarak ünlenen mekânımızın müştemilatında Yeşil Ev Oteli vardı. Burası oldukça nezih bir yerdi. O yıllarda İstanbul’un en iyi otellerinden biriydi. İspanya prensesleri, Alman kralları, yabancı futbol takımları ve Avrupa’nın kalburüstü kesimi İstanbul’a ziyarete geldiklerinde burada konaklardı. Misafirler otellerinin yanı başındaki İstanbul Sanatlar Çarşısı’nı da mutlaka ziyaret ederek eserlerimizden satın alırdı.
Eserlerin mahiyetine de değinelim dilerseniz…
Tabii ki. İstanbul Sanatları Çarşısı’nda hangi sanatkârların bulunduğundan az önce bahsettim. Dolayısıyla mekânımızda son derece kaliteli eserler sergilenirdi. Pazarlık söz konusu olmazdı. Müşterilerimize memnun kalmadıkları eserleri her zaman iade edebileceklerini ve 5 yıl sonra tekrar Türkiye’ye gelmeleri halinde dahi günün değerinden geri alabileceğimizin sözünü verirdik.
İstanbul Sanatları Çarşısı’nda başka neler vardı?
Halıcı vardı, şekerci vardı. Ayrıca, Kırkambar bölümünde çarşıda üretilen eserler sergilenirdi. Çarşıda 25 yıl boyunca çok iyi günler geçirdik.
Çarşıdaki sinerji sanat ve estetiğe nasıl yansıdı?
Olumlu yansıdı tabii ki. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol geleneksel sanatların lise seviyesinde müfredata konulmasını istiyordu. Bizlerle temas kuruldu. Bakanın talebine olumlu cevaplar verdik. Geleneksel sanatlar müfredatının İstanbul’da sur içinde bir kız lisesinde uygulama alanı bulmasını istedik.
Neden kız lisesi?
Efendim kızlarımızın sanatla meşgul olarak kollarını altın bileziklerle donatmasını istedik. Kadınlar çocuk doğursalar bile evlerinde geleneksel sanatlarla uğraşarak hane ekonomisine katkıda bulunabilirler.
Sonra?
O dönemde Gönül Gültekin, Kız Teknik Okulları Genel Müdürü görevinde bulunuyordu. Gönül Hanım, okulun, Fatih’te Sultan Selim Kız Meslek Lisesi’nde açılmasını istedi. Böylelikle mezkûr lisede çalışmalara başladık, ben cilt bölümünü kurdum.
Diğer sanatlarda kimler vardı?
Tezhipte Hayri Aytukalp ve Serap Bostancı vardı. Ebruda fakir ile birlikte Alparslan Babaoğlu vardı. Minyatürde İnci Hanım vardı.
Mezunlar nerelerde görev aldı?
Bir kısmı Topkapı Sarayı’ndaki Geleneksel Türk Süsleme Sanatları Kursu’na ve oradan da Akademi’ye devam ettiler. Şu anda üniversitelerde, sanat ve meslek edindirme kurslarında, kütüphanelerde, özel atölyelerde geleneksel sanatlara hizmet etmekte bulunan pek çok sanatkâr Sultan Selim Kız Meslek Lisesi mezunudur.
Ne kadar öğrenciniz cilt sanatında karar kıldı?
1500 civarında öğrenciden çok çok azı… Neredeyse öğrencilerimizin tamamı hatta, tezhibe, ebruya ve minyatüre yöneldi.
Bu tercihte neler etkili oldu?
Öğrencilerimiz cilt sanatının inceliklerini bildikleri halde kadim mesleğe yönelmediler. Ciltçilik bir yandan zahmetli, diğer yandan masraflı ve dönüşleri de çok kısa sürede olmayan bir sanat. Orta halli restorasyon isteyen bir kitap cildi dahi 3-4 aydan önce tamamlanamıyor. Dolayısıyla öğrencilerin bu kadar beklemeye tahammülleri olmadı. Netice itibarıyla hat, tezhip, minyatür ve ebru daha kısa sürede hazırlanıp sanatseverlerin hizmetine sunulabiliyor. Öğrencilerimiz azim ve sebatla 5 yıl bir atölyede çalış(a)madıkları için klasik cildi yapabilecek ustalık düzeyine de gelemediler.
CİLT SANATI DESENLERİ MİMARİYE İLHAM KAYNAĞI OLMUŞTUR
Cilt sanatını nasıl tarif edersiniz?
Ciltçilik en yalın tarifle yazılmış sahifelerin ve varakların üzerlerine bir kap geçirilmesidir. Netice itibarıyla sayfaları örtüp korumak gerekir. Cilt zaten deri kap manasına gelmektedir. Cilt sanatında kullanılan desenler hem iç mimariye hem de dış mimariye esin kaynağı olmuştur.
CİLTÇİLİK GERÇEK BİR SANATTIR
Cilt sanatının sanat ve zanaat alanları nelerdir?
Cilt gerçek bir sanattır. Haddizatında ciddiye alınarak yapılan uğraşlar sanat olarak değerlendirilir. Cilt, gönülden, geleneksel yöntemlere sadık kalınarak, özenle, aşkla, yapılıyorsa, yıllar geçtikçe ortaya konulan eserlerin daha iyileri yapılabiliyorsa sanattan söz edebiliriz. Bununla birlikte al-sat mantığıyla, sadece ticari kazanç elde etmek maksadıyla yapılmakta olan cilt çalışmaları bittabi zanaat olarak değerlendirilecektir. Cilt zanaatkârları saray işi bir cildin üstesinden gelemez, sadece kaba hatlarıyla, genel geçer ciltler yapabilir. Bakınız, eskiler cilt ustasına mücellit demekteydi. Mücellitler cilt sanatını a’dan z’ye bilir, hatta okur! Kâğıttan anlar, hattı bilir, derinin üstesinden gelir, tabaklamasını, boyamasını, tıraşlamasını bilir. Ayrıca mücellitler tezhibe ve kitap/levha restorasyonuna vâkıftır, varak altını ezip kullanır, derinin cinslerini ayırt eder. Dolayısıyla kendine mücellit unvanını layık görenlerin tüm bunları bilmesi gerekir.
Az önce saray işi ciltlerden bahsettiniz. Bunu biraz detaylandırır mısınız?
Tabii ki. Derileri özeldir, has deridir. Genelde elde tıraşlanmış sahtiyan derileri kullanılır saray işlerinde. Ve bu deriler elde, özel yöntemlerle tabaklanır, kromlanmamış çiğ deri su içerisine yatırılıp kireçsiz su ile iki mermer tabakası arasına yatırılarak bıçkı ile içindeki etli kısım çıkartılıp en dış yüzeydeki alana kadar tıraşlanır. Akabinde kök boyalarla hangi renk isteniyorsa o renge boyanır. Körük murakkaa yapılacaksa çok ince bir şekilde tıraşlanır. Cildin ebadına ve büyüklüğüne göre derinin kalınlığı ayarlanır. İncelik olarak gözünüze bir pelür kâğıdını getiriniz İbrahim Ethem Bey. Bu kadar ince oranlardan bahsediyoruz. Daha sonra inceltilmiş deri ıslatılarak cama gerilir ve kuramaya bırakılır. Kuruduktan sonra yapılacak cildin türüne göre fırça ile tezyinatı ya da lâke işlemi yapılır. Ciltte kalıp baskı yapılacaksa gofre çıkartılmak suretiyle motif ve zeminler altın ile kaplanır. Daha sonra tezyinatı bitirilip cetvelleri, zencereği ve tığları çekildikten sonra önce ön sol kapak, daha sonra sağ kapak, önceden kâğıt restorasyonu tamamlanmış, şirazesi örülmüş bir yazmanın üzerine takılır. Kitap hangi dönemde yazıldıysa cildine de ilgili dönemin tezyinat unsurları işlenir. Kapak tamamlandıktan sonra gerekirse klasik muhafazası yapılır.
CİLT USTASI HATTI VE TEZHİBİ BİLMELİDİR
Cilt ustası tezhibi, hattı bilmeli, Osmanlıcaya ve Arapçaya az çok vâkıf olmalıdır. Ciltleri yapılacak yazmalarda dökülmüş harfler varsa bunları yazabilmelidir. Ayrıca saray işlerinde tüm malzemeler organik olmalıdır. El yapımı kâğıt kullanılmalı, mürekkep is mürekkebi olmalı, iplik kök boyalarla boyanmış ibrişim ve ipek olmalı ve balmumu ile kuvvetlendirilmelidir. İbrahim Ethem Bey işte tüm bu anlattıklarımı zanaatkâr bilemez!
Eyvallah.
Bu durumda ortaya çıkar esere cilt; ustasına da mücellit denir.
Avrupa’da durum nasıl?
Avrupa’da da cilt yapılıyor, lakin klasik cildi yapamazlar.
Neden yapamazlar?
Geçmişimizi bilmedikleri için yapamazlar.
Saray işi ciltlere sahip eserler nerede görülebilir?
Özel koleksiyonlarda, müzelerde, Topkapı Sarayı’nda ve özellikle Türk İslâm Eserleri Müzesi’nde birbirinden âlâ saray işi ciltler, kitaplar bulunuyor.
ŞİRAZE ÇOK ÖNEMLİDİR!
Klasik cilt hangi bölümlerden oluşur?
Klasik bir ciltte sağ kapak, sol kapak, sağ kapağın ağız kısmını müteakiben sertab ve mikleb bulunur. Sol kapak ağzı sertab arası, sertap ile mikleb arasındaki oynak bölüme de dudak payı denir. Cildin kapakları takılmaya başlanınca cildin sırt kısmı ile kapak arasındaki bölüme muhat payı denir. Ciltte sol kapak önce takılır, sonra cildin sırt kısmına yapıştırılmak suretiyle kurumaya bırakılır. Bir gün sonra sağ kapak muhat payı ayarlanarak sol kapak muhat payının içine sağ kapak dip derisi düzgün bir şekilde oturtularak yapıştırılır ve kurumaya bırakılır. Kitabı açıp kapadığınızda asla iki ayrı kapaktan oluştuğunu anlayamazsınız. Klasik cildin tüm ağırlığını sırt ve şiraze taşır. Şiraze çok önemlidir. Halk arasında “iş şirazesinden çıktı” deyimi vardır. Bu deyim şiraze dağıldığında cildin sırtının ve kapaklarının da dağılıyor olmasından ilhamla söylenmiştir. Bir cildin şirazesi çıktığında esaslı bir restorasyona ihtiyaç duyar.
CİLDİN ANA MALZEMESİ DERİDİR
Hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?
Cildin ana malzemesi deridir. Sahtiyan olarak bilinen genç oğlak derisini kullanıyoruz. Büyük ebatlı işlerde, rahle boy Mushaf-ı Şerif’lerde deve derisi kullanıyoruz. Nadiren de olsa “pergoment” denilen ceylan derisini de kullandığımız da vakidir. İslâm’ın ilk asırlarında Mushaflar ceylan derisi üzerine yazılmaktaydı. Topkapı Sarayı’nda Asr-ı Saadet, Memlûk ve Selçuklu dönemlerinde ceylan derisine yazılmış Mushaflar bulunmaktadır. Yapıştırıcı olarak kendi hazırladığımız muhallebiyi kullanırız. Rengârenk ipek ibrişimler, balmumu, asitsiz kâğıtlar, Arap zamkı, ezilmiş altın, altını su ile karıştırdığımız jelatin, varak altın, ebru ve el yapımı murakkaa ve mukavvalar kullandığımız malzemeleri oluşturur.
Saydığınız malzemeleri hangi âletlerin yardımıyla işliyorsunuz?
Bizim aletlerimiz mekaniktir İbrahim Ethem Bey. Âletlerimizin başında kalıp basmak için kullanılan ıstampa, mukavva ve kâğıt kesmek için kullandığımız mukavva makası gelir. El presi, cendereler, bıçkı, muhtelif falçatalar, bıçak, bıçak kılağsı almak, masatı bilemek için eğe, muhtelif kalınlıklarda bisturi, kemik ıskata, altın mühreleri, genellikle doğal kaynaklardan üretilen temel renkler, altın oksit. Ebru sanatında olduğu gibi cilt sanatında da ara renkleri ustası kendi elde eder. Kıl fırçalar, cetvel, süsleme fırçaları ve tabii ki en önemlisi el oyması, hak edilmiş kalıplar. Kalıplar ilgili tezyinat dönemlerine ait olmalıdır.
Kalıplarda hangi motifler öne çıkar?
Hatayi, rumi, penç, buketler, saz yolları… Kısaca tezhipte kullanılan tüm motifler cilt kalıplarına hak edilir.
Çırak yetiştiriyor musunuz?
Hali hazırda İSMEK bünyesinde cilt dersleri veriyorum. Kursların ilk dönemlerinde çok talipli çıkıyor, sona yaklaşıldığında kursiyerlerin sayısında önemli bir azalma gözleniyor. Az önce de bahsettiğim gibi klasik bir kitabın cildi 3-4 ay sürdüğü ve oldukça masraflı olduğu için çıraklarımız sebat etmiyor, modern cilde dönüyor. Bir elin parmaklarının sayısı adedince olmamızın nedeni işte bu İbrahim Ethem Bey.
CİLTÇİLİK BANA YAZMALARA ZARAR VERMEMEYİ ÖĞRETTİ
Geride kalan 40 yılda cilt sanatı size ne/neler öğretti?
İlmimin zekâtını vermeyi ve bir yazma esere zarar vermemeyi öğretti. Cildi bilmiyorsanız ellemeyeceksiniz. Osmanlı’dan, ecdattan miras kalan birbirinden değerli el yazmaları sadece bizim değil, insanlık âleminin ortak mirasıdır. Bu mirası gözümüz gibi koruyup gözetmeliyiz.
KLASİK CİLTÇİLİK RÛBERÛ ÖĞRENİLİR
Ciltçilik, klasik ciltçilik okullarda öğretilemez. Okullardaki ustalar ile yıllar sürecek meşk arkadaşlığı ile öğrenilebilir. Klasik ciltçilit rûberû öğrenilir. Klasik cilt sanatı bakarak, görerek, uygulayarak, deneyerek, yanılarak öğrenilir. 40 yıl bana hakkımın olmadığı bir şeye el uzatmamayı öğretti. Sebat etmeyi öğretti. Cilt sanatını öğrenebilmek için 21 yıl gece gündüz, üç ayrı işte günde 21 saat çalıştım İbrahim Ethem Bey. 40 yıl bana işin emrine uymayı öğretti.
SANAT BU İŞTE!
Diğer bir husus da şu. Ciltçilik sanatının sonu yok. Sürekli öğrenme halindesiniz. 40-50 senenizi verseniz dahi elinize aldığınız eserde yeni şeyler öğreniyorsunuz. -Elinde tuttuğu klasik bir el yazmasının Yasin Suresi’nin bulunduğu sahifeyi göstererek- görüyor musunuz İbrahim Ethem Bey? Cilt ustası Mushaf-ı Şerif’te Yasin Suresi çok okunduğundan açılıp kapatılırken zarar görmemesi için sayfanın kenarına tutmak için özel bir şerit koymuş. Bu ne incelik! İlk defa görüyorum. Sanat bu işte!
KLASİK SANATLARIMIZ TEKEBBÜRÜ KALDIRMAZ
Ayrıca cilt sanatı bana tevazuu öğretti. Klasik sanatlarımız tekebbürü kaldırmaz. Sanatkâr hem ruhunu hem de bedenini terbiye etmelidir. Ayrıca yapılan işe bir yandan hürmet edilmeli, diğer yandan da ehemmiyet gösterilmelidir. Ehemmiyetsizce yapılan ciltler size mutlaka geri döner, hem de iade-i taahhütlü olarak!
CİLT MEŞK İLE ÖĞRENİLİR
‘Bakarak öğrenilir’i açar mısınız?
Tabii ki. Klasik cilt ustanın meşkine, eline bakılarak öğrenilir, çünkü seyretmek, bakmak, yapmanın yarısıdır. Usta namzedi bakarak, görerek hafızasına alacak, becerisi el verdiği ölçüde de gördüklerini tatbik edecek. Tüm bunları yaparken de her alanda kendini yetiştirmesi önemli. Kâğıt konservasyonunda kâğıdın kimyası önemli. Bunu okulların kimya bölümlerinde öğretmezler. Ustadan öğrenilmesi gerekir. Kitap restorasyonunda görev alan kimyagerler kâğıdın hangi malzemelerden üretildiğini bilmiyor. Kâğıtlar, pamuktan, ketenden, kenevirden, ipekten, ağaçtan imal edilir. Restorasyonu yapılacak bir kitabın kâğıdının hangi dönemde imal edildiğinin ve lif yapısının bilinmesi önemli. Kâğıdın ıslatılınca ne kadar uzayacağının bilinmesi önemli. Kâğıt ve cilt restorasyonuna bilmeden el atılamaz.
Hangi dönemlerin ciltleri size ilham veriyor. Ne tür ciltleri seviyorsunuz?
Hepsini seviyorum azizim, hiç süt çocuğunu anasından ayırabilir misiniz? Hepsi birbirinden âlâ… 40 küsur yıllık meslek hayatımda süslemeleri, üzerindeki kâğıdı, derisi, zahriyesi ve her şeyiyle hayran olduğum ciltler Herat ve Safavi dönemlerinde yapılmıştır. Bu türden 200 kadar eser elimden geçmiştir. Herat ve Safavi ciltlerine hayranım. Ne tezhiplerinde, ne hatta, ne ciltte imza var. Her şeyiyle anonim. Öyle eserler gördüm ki zannedersiniz 700 sene önce fabrikadan çıkmış. El farkı göremezsiniz, hata göremezsiniz. Ciltlerin tezhipleri, zahriye sayfaları, hizip gülleri, sure başlıkları muhteşem. Hatlar da öyle… Reyhani yazılara bakmaya kıyamazsınız. Kâğıtların yapıları da hep aynı. Fatih dönemi, Kanuni dönemi de çok güzel ama Herat ve Safavi daha bir başka güzel. Dolayısıyla bizim bu eserlere hayranlık duymamız doğal.
CİLT USTASININ HAYATI ÇOK ÇALIŞMAKLA GEÇER
Kimler size cilt yaptırıyor?
Yurt içindeki ve yurtdışındaki özel koleksiyonların sahipleri… Ömrümüz sınırlı, nefesimiz sayılı olduğu için daha çok sanatsal işleri tercih ediyorum.
Cilt ustasının bir günü nasıl geçer?
Çok çalışmakla geçer. Cilt ustası dükkânında gece boyunca çalışır, sabah ezanları okunurken evine gider, bir müddet dinlendikten sonra öğle ezanı okunmadan atölyesinin kapısını besmeleyle açar. Mücellit yılarca hemen her gün bu şekilde çalıştıktan sonra avuçlarının arasında birbirinden değerli ciltler belirmeye başlar.
Son olarak okuyucularımıza mesajınızı almak isteriz…
Sabır ve selâmet dilerim. Sabrın sonu selâmettir çünkü.
Teşekkür ediyorum.
Ben de teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.